Oyun dünyasının yetenekli stüdyolarından Heart Machine, yeni yapımı Possessors ile Metroidvania türüne şeytani bir dokunuş katıyor. Devolver Digital imzasıyla piyasaya sürülecek olan bu aksiyon-macera oyunu, derin hikayesi ve akıcı dövüş mekanikleriyle dikkat çekiyor. Biz de oyunhaberleri.net ekibi olarak Possessors’a yakından baktık ve bu detaylı Possessors inceleme yazımızı sizler için hazırladık. Bakalım Luca ve Rhem’in bu şeytani macerası, oyuncuları ne kadar etkisi altına alacak?
Şeytani Bir Anlaşma ve Hayatta Kalma Mücadelesi
Possessors’ın hikayesi, kurumsal bir metropolün şeytani bir portalın açılmasıyla yerle bir olmasıyla başlıyor. Boyutlararası iblisler şehri ele geçirirken, bazı vatandaşlar ele geçiriliyor, çoğu ise acımasızca katlediliyor. Genç bir kız olan Luca, bu kaosun ortasında iki bacağını kaybeder ve en iyi arkadaşının gizemli bir canavar tarafından öldürülmesine tanık olur. Ölüm döşeğindeyken, benzer şekilde vahşice yaralanmış Rhem adında bir iblisle karşılaşır. Rhem, bir ev sahibi olmadan ölecektir ve Luca’ya bir anlaşma teklif eder: Eğer Rhem’in kendisini ele geçirmesine izin verirse, sadece hayatını kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda bacaklarını geri verecek ve şehirden birlikte savaşarak çıkmaları için güç sağlayacaktır. Bu anlaşma, oyunun temelini oluşturuyor ve Luca ile Rhem arasındaki dinamik, hikayenin en ilgi çekici yönlerinden biri.
Luca bu düzenlemeden pek hoşlanmasa da, oyuncular Rhem’in güçlerini kullanarak canavarları parçalamanın keyfini çıkaracak. Şık aksiyon türünden ilham alan kombo ağırlıklı saldırılarla, mutfak bıçakları, bilgisayar faresi, güneş gözlüğü gibi şeytani güçlerle donatılmış sıradan eşyalar kullanarak düşmanları havada tutmak ve onlara seri darbeler indirmek oldukça akıcı ve etkileyici bir his veriyor. Özellikle düşmanları kendime çekme mekaniklerini seven biri olarak, Luca’nın kırbacını uçan düşmanları yakalamak veya hatta onlardan sallanarak geçmek için kullanmayı çok sevdim. Nispeten zorlu düşmanlara karşı hayatta kalmak, Luca’nın tatmin edici savuşturma yeteneğinde ustalaşmayı ve saldırılarını geri püskürtmeyi gerektiriyor. Gelen mermileri gönderenlere geri sektirmek ise asla sıkıcı olmuyor.
Dövüş Mekanikleri ve Görsel Şölen
Silahları yükselterek pasif avantajlar elde etmek, örneğin artırılmış savuşturma hasarı veya saldırılardan kaçarak sağlık kazanma gibi özellikler, farklı durumlarla başa çıkmak için küçük ama hoş strateji katmanları ekliyor. Ancak, oyunun ortalarına geldiğimde bir kez yüklememi sabitlediğimde, eğlenceli ve zorlu bölüm sonu canavarları da dahil olmak üzere herhangi bir tehditle rahatlıkla başa çıkabildiğim için teçhizatımı değiştirme konusunda pek bir teşvik bulamadım. Aksiyon, oyunun pürüzsüz ve renkli sanat yönetimi, harika canavar tasarımları (çoğu ele geçirilmiş nesnelerin çarpık suretleri) ve atlamalı kare animasyon stili sayesinde görsel olarak da oldukça etkileyici. Güzel resmedilmiş diyalog portreleri de Image Comics’in Saga’sını anımsatan bir sanat tarzıyla göz dolduruyor. Bu yönleriyle Possessors incelememizde oyunun görsel gücünü özellikle vurgulamak istiyoruz.
Oyunun aksiyonu, sadece dövüş mekanikleriyle değil, aynı zamanda düşman çeşitliliği ve patron savaşlarının tasarımıyla da öne çıkıyor. Her bir patron savaşı, farklı stratejiler gerektiren benzersiz bir deneyim sunuyor ve oyuncuların yeteneklerini sonuna kadar zorluyor. Luca’nın hızlı refleksleri ve Rhem’in şeytani güçleri arasındaki denge, her çatışmayı dinamik ve heyecan verici kılıyor. Özellikle zorlu anlarda doğru zamanda yapılan bir savuşturma veya iyi zamanlanmış bir kombo, savaşın seyrini tamamen değiştirebiliyor. Bu, oyuncuya sürekli bir meydan okuma hissi veriyor ve her zaferin tadını daha da artırıyor. Oyunun bu kadar akıcı ve tatmin edici bir dövüş sistemine sahip olması, Metroidvania türündeki diğer oyunlardan ayrılmasını sağlıyor.
Keşif ve Harita Tasarımı: Karanlık Yüzü
Ancak, Possessors’ın her yönü dört dörtlük değil. Yıkılmış şehir bölgeleri, örneğin bir üniversite kampüsü veya bir su parkı gibi yerler, canlı karakterlere kıyasla görsel olarak daha sade ve sıradan kalıyor. Bu bölgelerde koşuşturmak, bazı eğlenceli yan görevleri ortaya çıkarıyor; bunlar arasında ilgi çekici kelle avlarını öldürmek ve zihinsel olarak çökmüş hayatta kalanlar için basit getirme görevlerini yerine getirmek yer alıyor, bu da içimdeki Metroidvania tamamlama arzusunu tatmin etti. Ancak bu görevleri ararken kaybolmaya hazırlıklı olun.
Oyunun ana hedefleri olan dört iblis gözünü herhangi bir sırayla toplayabildiğiniz için, oyun dalış vuruşu ve yer kaydırma gibi önemli yeteneklere oyuncuları istediğim kadar belirgin bir şekilde yönlendirmiyor. Bazen geçerli gibi görünen yolları uzun süre takip edip, aşamayacağım engellerle karşılaşmak ve bazı kısayolları açtıktan sonra bile uzun geri dönüşler yapmak alışılmadık bir durum değildi. “Doğru” yol her zaman yeterince açık değil ve kırılgan ahşap kalaslar gibi kırılabilir engeller bazen çevreleriyle biraz fazla iyi uyum sağlıyor. Bu durum ve nispeten seyrek kontrol noktaları, Soulslike oyunlarda olduğu gibi öldükten sonra düşen paraları tekrar toplama gerekliliği de eklenince, düşmanlarla dolu alanlar veya zorlu platform sekansları aracılığıyla yapılan uzun geri dönüşler sonunda beni yordu. Ayrıca, yetersiz harita işaretleyicileri, belirli bir yetenekle hangi ilgi çekici noktaları tekrar ziyaret edeceğimi hatırlamayı zorlaştırıyor. Bu noktalar, Possessors incelememizde oyunun keşif yönündeki zayıflıklarını ortaya koyuyor.
Hikaye Derinliği ve Heart Machine İmzası
Güçlü aksiyon ve sanat yönetimine ek olarak, Possessors’ın konusu beklenmedik bir vurgu noktası. Luca ve Rhem’in zıt kişilikleri, esprili atışmalarıyla parlıyor ve hikaye, toksik ilişkiler – hem platonik hem de romantik – üzerine şaşırtıcı derecede dokunaklı vahiyler içeriyor, bu da onları etkili bir şekilde insanileştiriyor. Rhem, özellikle büyüleyici bir karakter ve Heart Machine, iblis bilgisine taze ve ilginç bir bakış açısı sunarak beni bu düşmüş dünyaya bağlı tuttu. Oyunun bu yönü, sadece bir aksiyon oyunu olmaktan öte, derin bir anlatıya sahip olduğunu gösteriyor. Karakterlerin gelişimi ve aralarındaki ilişkinin evrimi, oyuncuyu hikayenin içine çekmeyi başarıyor. Bu, Heart Machine’in hikaye anlatımındaki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor.
Possessors’ın en hayal kırıklığı yaratan yönü, Heart Machine’in geçmiş oyunları olan Hyper Light Drifter ve Solar Ash’e kıyasla oldukça güvenli oynaması. Formülünde Metroidvania tutkunlarını şaşırtacak pek bir şey yok; yine de stüdyo, türün ötesine geçen aksiyon ve dünya kurma becerilerini kanıtlayarak bir başka eğlenceli tek oyunculu aksiyon oyununu daha hanesine yazdırdı. Bu Possessors incelemesi, oyunun yenilikçi olmasa da, kendi içinde tutarlı ve keyifli bir deneyim sunduğunu ortaya koyuyor. Heart Machine, önceki oyunlarındaki cesur deneyselliği burada gösteremese de, sağlam bir oyun mekaniği ve etkileyici bir hikaye ile yine de başarılı bir işe imza atmış.
Sonuç olarak, Possessors, Metroidvania türüne yeni bir soluk getirmese de, güçlü dövüş mekanikleri, etkileyici sanat tasarımı ve derin hikayesiyle kesinlikle denemeye değer bir yapım. Keşif tarafındaki bazı aksaklıklar ve harita tasarımındaki belirsizlikler, oyun deneyimini zaman zaman gölgelese de, Luca ve Rhem’in şeytani macerası, oyuncuları ekran başına kilitleyecek potansiyele sahip. Eğer Metroidvania türünü seviyor ve Heart Machine’in tarzına aşinaysanız, bu Possessors incelemesi sonrasında oyuna bir şans verebilirsiniz.

